Derler ki insan hayatı mevsimlere benzer yani yirmilere kadar bahar, kırklara kadar yaz, sonrası sonbahar ve kış… Peki size desem ki o iş öyle değil. Doğru, insan hayatı mevsimlere benzer ama bu mevsimler bazen bir günde gelir geçer. Çünkü Allah bazen kendisine tutunalım diye tüm dallarımızı keser. Bizlerse genellikle etrafımızda ararız o tutunacak dalı. Öyle umutsuz çaresiz zamanlarımız olur ki içimizde mevsim güzdür. Derken bir şey oluverir; bazen bir telefonla gelir müjde, bazen bir kapı zili ile ve çiçekleniverir, ısınıverir ruhumuz. Bu bahardır.
Tüm mevsimleri birkaç saate sığdırabiliriz eğer bir hastane koridorunda ya da geleceğimizi belirleyecek bir sınavdaysak. Hayat bana varlığın ve yokluğun, siyahın ve beyazın, dostun ve düşmanın, sevginin ve nefretin birlikte denge içinde var olması gerektiğini, biri olmadan diğerinin bir anlam ifade etmediğini öğretti. Dünya Yüce Yaratıcı tarafından mükemmel bir nizam üzerine kurulmuş. Etrafımızda var olan her şey kıymetini yok olma durumunda çektiğimiz yoksunluk ile belirliyor. Yani hayatımızda sürekli eksik olan tam halini bilmediğimiz şeyler bir süre sonra gerekli de olmuyor.
Bizler baharı görmeseydik bilemezdik kışın zorluğunu. Bu benim hayatımda karşıma zarafet ve ince düşünce konularında çıktı genellikle. Kaba insanlar bana nazik olanların kıymetini, sabit fikirliler yenilikçi ve gelişime açık olanların değerini gösterdi. Aileme sevgim onlar gibi olmayan aileleri gördükçe arttı hep. Umudum umutsuzluğum sayesinde yeşerdi.
Tüm bu varlar ve yoklar, iyiler ve kötüler, düşüşler ve kalkışlar içinde aklım çalkalanıp dururken ömrüme sığdırdığım dipler geldi gözümün önüne. Yemeden içmeden kesildiğim, yarına dair umutlarımın olmadığı, duvarların üzerime geldiği, içimin karanlığında kaybolduğum dipler. Hani şu insanların size değer verip vermediğini hemen anladığınız ama kabullenmekte zorlandığınız dipler. Doğru bildiğinizi yaptığınız için kaybettiğiniz ama canınızın sağ olmadığı, mevsimlerden sonbahar olan dipler. Bir çoğundan nasıl çıktım bilmiyorum. Hatırladıklarımdan biri ve sanırım ondan sonrakilere referans olanı, Sezai Karakoç’un karşımdaymışta sadece bana söylemiş gibi hissettiğim “Seni yok sayacaklar, sen daha çok var olacaksın.” sözüdür. Hiç beklemediğim bir anda hiç beklemediğim bir şekilde getirmişti baharı bana bu söz. Sonrasında da hayatımın güç kaynağı oldu zaten. Ben elimden geleni yaptıktan sonra elimden giden umrumda değil artık. Hayatımın bu evresinde içinde bulunduğum mevsimi ben tayin etmeye başlıyorum ufak ufak. Bunu daha önce yapabilir miydim bilmiyorum.
Aldığım yaşlar bana öğretti ki hayatımızdan eksilttiğimiz birçok şey aslında bizi insan olarak çoğaltıyor. Eskiden hayatımın merkezi olan insanları eledikçe görüyorum ki ben mevsimlerinin tüm iyi ve kötülerini kabullenen ve taşıyabilen bir dünyayım. Evet bu doğru. Hepimiz içinde dört mevsimi olan güçlü ama zayıf, zengin ama fakir, genç ama yaşlı, güzel ama çirkin dünyalarız. Hepimizin ihtiyacı olan şey zıtlıkların güzelliğini ve kudretini kabul etmek. Farklı renklerdeki dünyalarımıza saygı duymak. Kimisinin büyük kimisinin kendisine kadar büyük olan rengarenk dünyalar. Bence hayat gayemiz kendi mevsimlerimizle barışmak ve onları doğru yönetebilmek olmalı daha da mühimi ise bir başkasının hayatının sonbaharı ya da kışına sebep olmamak.
Hepimizin tek ve biricik olduğu bu koca evrende doğru bildiğimiz şeyleri yaparak kaybettiğimiz ne varsa canımız sağ olsun. Yeter ki bizim doğrularımız bir başkasının felaketi olmasın. Hayatımızın her günü bahar olmayacak ama unutmayalım ki hava kararmadan yeniden doğmayacak güneş. Umut dünyanın en lezzetli meyvesi ve sadece gerçekten görmek isteyenlere görünen bir nimet. Hayata sadece bakıp geçmeyelim, onu yaşayalım ve görelim. Yarınlarımızın en güzel baharları getirmesi dileklerimle.