Yanlış kabuktayım, ben buraya ait değilim, mutlu değilim, sevemiyorum… Söylemek için hangisini seçtiğinizin bir önemi yok. Olduğunuz yer, yanınızdaki kişi, konumunuz size evinizde hissi vermiyorsa siz oralı değilsiniz demektir. Lafın kısası eğretisinizdir. Başlayalım mı? Hadi!
Hayatta aldığımız bazı kararlar çoğu zaman yüzde yüz bize ait değildir. Bize tamamen ait olan kararların sonradan peşinden getireceği tüm olumsuzlukları sırtlanmak korkutucudur çünkü. Bu yüzden ya ailemiz verir kararı ya sevdiğimiz ya arkadaşlarımız ya da elalem. Eğer kararı biz verdiysek bu defa da hata yaptım demek çok zordur. Ellerini oğuştura oğuştura ”Hah gördün mü gününü, aldın mı kendi başına karar?” diye beklerler yakın uzak herkes.
Hayatımızla ilgili alınacak çok önemli kararlar vardır. Hata kabul etmeyen, geri dönüşü olmayan, silinip gitmesi imkansız kararlar. İş seçimi ve eş seçimi bunların en başında gelir. Bizim toplumumuzda kişinin yetenekleri değil de işin para kazandırması, saygınlığı, ailenin kafa rahatlığı, devlet memuru olma şansı gibi faktörler önemlidir. Özellikle de kadınsa meslek seçecek kişi bu sayılanlar beş kat daha fazla önem arz eder. Kişinin işini sevip sevmeyeceği, karakter özellikleri, yeteneği neredeyse hiç göz önüne alınmaz. Günün sonunda güzel bir işiniz, iyi bir geliriniz ve rahat kafaya sahip bir aileniz vardır. Fakat zerre kadar mutlu değilsinizdir çünkü ne hayalinizdir bu iş, ne karakterinize uygundur, ne de içinize sinmiştir. Mutsuzluk işte tam yanı başınızdadır.
İnsanlar 90 yaşına geldiklerinde bile isimlerinden önce mesleklerini söylerler. (emekli asker ……, genel cerrah ……., gazeteci ……., kasap ……., …) Yani bizi ismimizden daha iyi simgeler işimiz, hele de inandığımız ve sevdiğimiz bir mesleğimiz varsa.
Naif bir insan sırf garanti meslek diye polis olursa, insan ilişkileri zayıf biri psikolog olursa, çocuk sevmeyen biri öğretmen olursa eğer toplum olarak bizler bundan ne kadar fayda sağlarız peki? Mutlu olmadığı mesleği yapan insanlar önlerine çıkan her tümsekte yere çakılırlar. Ayağa kalktıklarındaysa zaten sevmedikleri işleriyle aralarına duvarlar örmeye başlarlar. Düşünsenize kıtlık zamanı evinizde sadece bir çuval nohut var ve sizin midenizin pek de sindiremediği bu bakliyatı her gün yemek zorundasınız. Midenizin isyanı her geçen gün artıyor. Sonuç bir fecaat hepimiz farkındayız.
Orman, dağ, taş, yeşil, doğa aşığı biri 35 katlı bir binada günde 12 saat çalıştığında sizce hayattan ne kadar zevk alıyordur? Maaşının beş ya da altı haneli olması onun ruhundaki açlığı doyurur mu? Yoksa bizler tavuk yumurtasına sığmaya çalışan ördek yavruları mıyız? İşimizi ne kadar seviyoruz? Bu iş ne kadar bize ait? Bu mesleği biz mi seçtik? İş yerimize giderken mutlu muyuz? Başta kendimize olmak üzere faydalı mıyız? Hayallerimiz ve kariyerimiz paralel mi? Çocuğumuz bize baktığında mutlu bir anne-baba görüyor ve bizi örnek alıyor mu?
İnsanlar açlıktan ölüyorlar bu söylediklerin şımarıklık mı diyorsunuz? Hayattaki her şey için bu kadar tamahkar mısınız? Ben umutsuzluğun insanların aç kalmasından daha beter bir durum olduğunu düşünenlerdim. İnsan kesmek benim asla yapamayacağım bir şey mesela ama bakıyorum cerrahlara kimliklerine aşıklar. Demek ki olmak istedikleri kişi olmuşlar. Bakıyorum da kimisi anne olmak için yaratılmış. Hani derler ya on çocuk doğurur, yedirir, içirir, evi çekip çevirir. Demek ki diyorum bu da bir yetenek. Haa çocuk doğurup kendi kadınlığını ve insanlığını bunun üzerinden değerlendirenler var onlar diskalifiye benim değerlendirmemde.
İşimizi, eşimizi biz seçmezsek; seçimlerimizde uyumu, sevgiyi, ideali göz ardı edersek sizce mutluluk mümkün mü?
Kırk numara taraklı ayaklara otuz yedi numara stiletto olur mu?
Farklı dilleri konuşmak lisan ile ilgili bir durum değildir. Bazen bize konuşmayı öğreten anne babamız ile aynı dilde konuşmadığımızı fark ederiz. Tam bir yıkım anıdır. İşte seçimlerimiz bizim iletişim konforumuzu arttırmaktaki en önemli unsurdur. Çünkü kendimiz gibi insanlarla aynı dili konuşur, anlaşır ve ilerleriz. Diğer türlü bir bataklıkta açan nilüferden farkımız kalmaz. Kimse için nilüfer oluşumuzun bir önemi olmaz ve solar gideriz.
Mutsuz olduğumuz işleri yapıyor olabiliriz, mutsuz bir ilişki içinde de olabiliriz. Ama kısacık ömrümüzü hep bu eziyetle sürdürmek zorunda değiliz. Bazen belki de olmuyorsa zorlamamak gerekir. Yani bence!
Kalemine sağlık. Özellikle yazıda bahsettiğin kritik kararları verme eşiğinde olanların ulaşabildiği bir yazı olur umarım. Zamanında ailem “Doktorluğu da düşün.” , arkadaşlarım “Bilkent’te bu puan ile İktisat okuyabilirsin.” dediğinde kimseyi umursamadan mühendislik tercih etmiştim. Bunun popüler bir tercih olması kararımı kolaylaştırdı ve çevre baskısını azalttı belki ama hayalimin peşinden gitmekti bu. İyi ki de içimden geleni yapmışım, iyi ki de o gün kimseyi dinlememiştim diyorum şimdi. Hayatınızı bu denli etkileyecek kararlar alacağınız zaman herkese kulaklarınızı tıklayın demiyorum ama en çok iç sesinizi dinleyin.
Umarım güzel kaleme alınmış bu yazı eşikte bekleyenlerin doğru yolu seçmelerine vesile olabilir…
Bazen sorulur “acaba içinde bulunduğum durum doğru seçim mi?“ diye… keşke bu seçimler yapılmadan önce bizleri yönlendiren yeteneklerimizi keşfetmemizi sağlayanlar olsaymış belki de şimdi daha mutlu bir sistemin çocukları daha mutlu yuvaların çocukları olurduk. Göreceli hayatlarımız benliğimize göre olsaydı. Ama keşfetmek için hiç bir zaman geç değildir arayana