Bugün bu satırları kaleme alırken biraz öfkeli biraz utanmış ama en çok mahcubum. Kime mi? Hani “Asım’ın nesli diyordum ya nesilmiş gerçek: İşte çiğnetmedi namusunu çiğnetmeyecek.” demişti Mehmet Akif Ersoy. Onun zamanında hayalini kurduğu nesildi Asım’ın nesli. Vatanperver, sözünün eri, çalışkan, yalansız, namuslu, kadınıyla erkeğiyle hem dünyasını hem ahıretini unutmayan, ülkesi için çabalayan ve bir vatan vazifesi geldiğinde tüm dünyayı gözünde silip bayrak inmesin, ezan dinmesin diye cepheye önde veya arkada nefer olan nesil. Lisede anlamını öğrendiğim günden beri hayalim bu neslin bir parçası olmak. İnsanların bana baktığında Asım neslinden birini görmeleri ve bir anne bir öğretmen olarak Asım’ın nesli denilen neferler yetiştirmek gayem.
Bu yıl İstiklal Marşımızın 100. yılı. Akif’in dündeki bugündeki milyonlarca Asım’a seslendiği bence vatanımızın manifestosunun yüzüncü yılı.
İçinde bulunduğumuz bu karanlık çağda bize düşen ne? Bence öncelikle köklerimizden başlayarak tarihimizi bilmek. Özellikle son yüz yılda yaşanan olayları iyi analiz edebilmek. Bu arada analiz etmek demek, kendi doğrularına göre bir şeyleri analiz etmiş ve söylemlerinde bunu kullanan insanların sözlerine adeta tapmak ve ondan bile daha çok sahiplenmek değildir. Sizin okumanız, sizin değerlendirmeniz ve bunu birçok kaynakla teyit ederek beyninizi kullanarak kendi fikirlerinizi ortaya koymanız demektir. Kendimizi geçmişimizdeki gibi ikiye, üçe böldürmemeli ve at gözlüğü takmamalıyız. Kendimizi, fikir dünyamızı ve söylemlerimizi geliştirmenin başlıca yollarından biri; bizim gibi düşünmeyenleri dinlemek, anlamaya çalışmak ve sorular sormak, ardından tarafsızca “Acaba bu insan haklı olabilir mi?” demektir.
Dünyanın kesin çizgileri yoktur. Herkes kendi içinde bulunduğu duruma göre değerlendirir ve yaşar dünyayı. O yüzden saygı dünyada yaşamanın birinci kuralıdır. Aslında baktığımızda kendi fanusumuzun dışına çıkmak ve yeni fikirlerle tanışmak zenginliktir. Kendi fikirlerimizi geliştirmek ve düşünce dünyamızı büyütmek için farklı farklı dünyalara temas etmemiz gerekir. Herkesin hayatında kırmızı çizgileri vardır. Hiç kimse onları ihlal edemez. Herkes vatan sevgisini kendisinin sunduğu vatan sevgisi sanır. Bir yerlerde bayrak fotoğrafı ve birkaç milli söz paylaşmak ardından da gidip sokağı kirletmek, kahvede kumar oynamak, ona buna küfretmek, ailene eziyet etmek, başkasının namusuna dil uzatmak ya da göz koymak, adam kayırmak, iftira etmek, yalan söylemek az ya da çok fark etmez kul hakkına girmek… Bunlar vatanımı seviyorum diyen birinde olmaması gereken şeyler. Her şeyi bir kenara bırakalım, bunları yapanlar zaten henüz insan diyebileceğimiz kişiler değillerdir. Vatan sevgisi imandan gelir ve Allah biraz önce sayılanların hepsini biz Müslümanlara yasaklamıştır.
Kabul edilmesi gereken şeyler var: “Tek sevgi sizdeki sevgi değil, tek doğru sizdeki doğru değil, tek saygı size duyulmayacak, yarım yamalak bildiğiniz şeyler size ait değil.”
Dününü bilmeyen yarınlarını hayal edemeyen okumuş ama kendi fikir dünyasını bir adım öteye taşımamış, sormayan, sorulmasına izin vermeyen, sevgisiz ve ortaya koyduğu her şeyi tam manası ile defolu olan herkese sesleniyorum: SUSUN! Okuyana kadar susun. Öğrenene kadar susun. Saygı duyana kadar susun. Sorular sorup cevaplar alıp bu cevapları teyit etmeyi öğrenene kadar susun. Bu ülke daha kırk yıl önce öz kardeşlerin birbirini öldürmesine şahit oldu. Bu ülkenin düşmanı çok… Bu ülkenin ayağındaki pranga olmayı bırakana kadar susun. Sözlerimi lütfen doğru anlayın. Sözlerim sağ ya da sol fikre değil. Sözlerim sorgulamadan yutan, hazmedemediğinin bile farkında olmayan, kendi doğrusu dışındakileri yaftalayan HERKESE. Zira ben bu ülkenin yetiştirdiği, yetiştirirken de sorgulamayı ve saygı duymayı öğrettiği son derece milli, oldukça müslüman, Hakkın yasaklarını bilen ve uygulayan, yalandan yılandan kaçar gibi kaçan, Asım’ın neslinden olmayı kendine amaç edinmiş son derece sade bir vatandaşım.
Bana bu ülkede ‘sıkma baş’ denildi, ‘o başındakini takmak için kendini kaça sattın?’ denildi. Ben doğruyu yaparken kendi dünyamda, bir kesim beni linç etti. Bugün doğru soru sordum diye ‘Sen başörtüsünü kullanan bir fetöcüsün.’ denildi. İnsan başına gelenlere inanamıyor ama bir süre sonra bilmediğini bilmeyen kişilerle dalga geçmeye başlıyorsun. O kadar örseledi ki ruhumu her tarafın cühelası… Ben onlara laf anlatamayacağımı kavradım. Ne mi yaptım? SUSTUM. Eee zaten demiş mi Aşık Veysel “İnan değil sana kastım. Cahille muhabbeti kestim.”. Kim bilir neler yaşamışta söylemiş. Yüz yıllar önce Mevlana bir öğüt vermiş bana ve benim gibilere: “Cahille girme münakaşaya. Ya sinirini zıplatır tavana ya da yazık olur adabına.” teşekkürler ya Hazreti Mevlana. Uyuyorum nasihatlere, yormuyorum kendimi; kendini bir taraf dışında her şeye kapatan insanlarla. Dileğim Asım’ın nesline yaraşır kişilerden olmak ve onlardan olan nesiller yetiştirmek. Dününün yarınını şekillendirdiğini bilen ve hayal ettiği yarınlar için ülkesi ve devletinin varlığı için yaşayan herkese sesleniyorum Alparslan Türkeş’ten bir alıntıyla: “Hepiniz birer Türk Bayrağısınız. Bayrağı lekelemeyin, kirletmeyin, yere düşürmeyin.”. Evelallah, Elhamdülillah…
Sevgili yavrum ,yazılarını ve videolarını büyük bir beğeniyle izliyorum.Biliyorum biz okumayı beceremeyen,okuma oranı düşük bir toplumuz.Ne kadar üzücü? Sen gayretinle Asım’ın neslinden birisi olduğunu gösterdin.Senden yine güzel yazlar ve eğitici görsel eserer bekliyorum .Sağlıklı ve hep mutlu ol.Dualarıma dağılsın.