Ülke olarak zor zamanlardan geçiyoruz. Özellikle ekonomik anlamda bıçağın kemiğe dayandığı, insanların pazarlarda artan sebzeleri topladığı, her gün sosyal medyada maddi imkansızlıklarından dolayı isyan eden tabiri caizse ağlayan insanlarla karşılaşıyoruz. Bu gördüklerimizin yanı sıra gözyaşlarını içine akıtan kimseden yardım isteyemeyen ama imkansızlıklar içinde çocuk büyütmeye çalışan binlercesinin varlığından da haberdarız. Merak etmeyin bu politik bir eleştiri yazısı olmayacak. Bugüne kadar bu sitede koruduğumuz çizgimizi korumaya devam edeceğiz ancak hepimiz bu ülkenin bir vatandaşı olarak daha iyi bir Türkiye hayal ediyoruz ve bunun için taşın altına elimizi koymaya gayret ediyoruz. Bu yazı da bu gayretin bir ürünüdür.
Zor zamanlar güçlü insanlar yetiştirir, güçlü insanlar da rahat bir gelecek oluşturur. Bu benim ürettiğim bir söylem değil. İlk defa instagram’da karşılaştığım şu konuşmada dinlemiştim:
“Hard times create strong men. Strong men create good times. Good times create weak men. And, weak men create hard times.”
G. Michael Hopf, Those Who Remain
Kimin söylediğinden bağımsız olarak son derece katıldığım bir söz. İçinde bulunduğumuz ekonomik durum ne kadar kötü olursa olsun fırsatlar da barındırıyor içinde. Güçlü insanları yetiştirme potansiyelini barındırıyor.
Bir insan düşünün denizin ortasında bir sandalın içinde. Sahip olduğu tek şey bu sandal ve onu kıyıya ulaştıracak bir kürek. Yiyecek ekmeği ve içecek suyu dahi olmasın. Bu insanın kaybedeceği hiç bir şeyi olmadığı ortada değil mi? Peki bu durumdaki insan yapacak bir şeyim yok deyip öylece denizin ortasında ölümü mü beklemeli? Hatta beklerken elinde hiçbir şeyi olmadığından durumunun ne kadar kötü olduğundan dem vurup sızlanmalı mı? Bu serzenişin ona ne faydası olur? Şikayet dolu sözleri kime ulaşır? Yoksa şikayet etmek yerine elindeki küreği kullanarak imkansız gibi görünse de karaya ulaşmak için çalışmalı mıdır?
Etki edemeyeceğimiz şeyler için şikayet etmeyi bırakıp etki alanımıza odaklanmalıyız!
Reaktif ve Proaktif davranış
İşte bu denizin ortasında hayal ettiğimiz kardeşimiz hayata ve içinde bulunduğu duruma lanet edip, durumunda şikayet etmesi hali reaktif davranış biçimi. Daha Türkçe bir ifade kullanacak olursak tepkisel bir davranış biçimi. Bu durumda proaktif davranış ise içinde bulunduğu durumu değerlendirip, nasıl bu durumdan fayda sağlayacağını ya da nasıl bu durumdan kurtulabileceğini düşünmek ve buna göre hareket etmek olurdu. Yani küreklere asılmak.
Örneğimizde reaktif davranış kişiyi ölüme götürüyorken, proaktif olan bir umut ile birlikte kurtuluş şansı veriyor. Bu örnek üzerinden konuşurken proaktif olanı yapmanın çok mantıklı göründüğü hepimizin malumu değil mi?
Kesinlikle öyle.
Peki günlük hayatımızda nasıl davranıyoruz? Yazıyı okumaya devam etmeden önce karşılaştığınız olaylarda, başınıza gelen sıkıntılarda, ülkenin içinde bulunduğu bu ekonomik buhran döneminde ekonomik sıkıntılara nasıl tepki verdiğinizi düşünün lütfen.
Ortalama bir insanın (ortalama bir insandan kastım örgün eğitim sistemimizden geçmiş ve bu konuda özellikle kendini geliştirme gayreti olmamış bir kişi) olaylar karşısındaki tepkisi genellikle reaktif olacaktır. Dolar kuru arttığında dolar kurunun artmasının 1000 farklı olumsuz etkisinden şikayet edip karaları bağlayacaktır. İçinizden dolar kurunun artmasının güzelleyeceğim falan geçmesin zira öyle bir şey yapmayacağım ancak benim parmak basmak istediğim nokta biraz daha farklı.
Proaktif Düşünün & Hareket Edin
Dolar kurunun artması, benzinin 20TL’yi bulması ve hatta aşması, özgürlükler konusunda sıkıntıların olması, fakir bir ailede doğmuş olmak, sosyoekonomik durumu çok da parlak olmayan bir çevrede, bir ülkede büyümüş ya da yaşıyor olmak… Bu örneklerin sayısını arttırabiliriz ama hepsinin ortak yanı üzerlerinde bizim bir etkimizin olmaması. Ne kadar gayret sarfetsek de doları kurunu aşağı çekemeyiz, benzinin 10 lira olmasını sağlayamayız. Bu durumda şikayet etmek yerine durumu kabullenip ne yapabilirizi, bu durumu nasıl lehimize çevirebilirizi düşünmemiz gerektiğini söylüyorum. Bakış açımızı değiştirmemiz gerektiğini, paradigma değişiminin her şeyi değiştirebileceğini söylüyorum.
“Dolar kurunun çok yüksek olmasından nasıl faydalanabiliriz ki?” diye mi soruyorsunuz. Bu anlattıklarımın tamamen hayal satmaktan ibaret olduğunu mu düşünüyorsunuz? O zaman çok basit bir cevabım var. Dolar kazanıp TL harcamanın yollarını düşünün, eminim bir şeyler bulabilirsiniz. Eğer bir şekilde bu ülkede dolar kazanıp TL harcamaya başlarsanız kurun bu halinden dolayı her şeyin bir anda ucuzlamaya başladığını göreceksiniz.
Ahkam Kesmek Kolay Değil mi?
Dolar kazanıp TL harcayın diye ahkam kesmek kolay ama yapması zor diye düşünüyorsunuz değil mi? Tamamen ölmüş bitmiş batmış durumdayız ekonomik olarak değil mi? Bu durumdayken nasıl dolar kazanabiliriz?
Bu soruyu cevaplamak için başta anlattığım denizin ortasındaki adamın haline geri götürmek istiyorum sizi. O sandalın içinde elinde sadece küreği ile duran adamdan daha kötü ve daha çaresiz durumda olamayız değil mi? Akşam yiyeceği ekmeği geçtim, ayak basacağı bir kara parçasına bile sahip değilken bile savaşmak için, hayata tutunup mücadele etmek için proaktif hareket edilebiliyorsa biz de yapabiliriz.
Proaktif düşünmek, bizi yarın zengin etmese bile sürekli şikayet eden mutsuz bir ruh halinden çözüm arayan ve üretmeye çalışan bir kafa yapısına taşıyacak. Bu da yarın olmasa bile bir gün meyvelerini verecek. İlk olarak hayata daha olumlu bakan, her şeye rağmen etrafına gülümseyebilen, üretmeye çalışan, üretmese bile sürekli nasıl üretebilirim kafa yapısı ile dünyaya bakan ve hem kendine hem çevresine faydalı olan bir insana dönüştürecek bizi.
Reaktif ve Proaktif düşünme konusu ilginizi çektiyse çok sevdiğim ve eğer 1 tane kişisel gelişim kitabı okunacaksa bu odur dediğim “Etkili İnsanların 7 Alışkanlığı” kitabını okumanızı tavsiye ediyorum. İlk bölümü bu konuya detaylı olarak değiniyor.
Somut Örnekler
Hayal satmayı bırak artık diyorsanız üniversiteye giden ve bursları ile geçinen bir gençten, asgari ücretle çalışan emekçi kardeşime, aylığı 10 asgari ücret olan beyaz yakalıya kadar herkes için çalışacak bir konuya değinmek istiyorum.
Bütçe yapmak
Geliriniz ne olursa olsun bütçe yapmak gelecekteki ekonomik durumunuz açısında çok kıymetli. Asgari ücretle çalışıyor olsanız dahi her ay 50TL’yi birikim için ayırıyor olmak uzun dönemde çok faydalı olacaktır. Aylık 50TL’yi 10 sene boyunca biriktirseniz bile zengin olmayacaksınız belki ama birikim yapma alışkanlığı elde etmiş olacaksınız. Bugün asgari ücretle çalışırken elde ettiğiniz bu alışkanlık 2 sene sonra ya da 5 sene sonra geliriniz arttığında kenara attığınız meblağlar arttığında sizin lehinize çalışacak.
Onun için özellikle genç kardeşlerime 4 adımlı bir formül tavsiye edeceğim.
- Bütçe yapın
- Bütçenize sadık kalmak için elinizden geleni yapın (Her ne kadar her gün fiyatların arttığı ortamda bunu yapmak çok zor olsa da)
- Her ay az da olsa birikim yapın
- Birikimlerinizi yatırıma dönüştürün
Küçük birikimlerin uzun dönemde ne kadar büyeyebileceğini tahmin bile edemezsiniz ve bu noktada yüksek kuru lehinize kullanabilirsiniz. Dolar üzerinden yatırım yapıp dolar üzerinden kazanmanızı sağlayacak araçlar mevcut, uzun dönemde devlet katkısının da etkisiyle güzel birikimler yapmanızı sağlayacak BES sistemi mevcut. Daha pek çok seçenek söz konusu ancak yazının odağını çok da kaybetmemek adına bu konuda şimdilik bu kadar detay vererek içinde bulunduğumuz durumda proaktif düşünerek üretebileceğimiz diğer çözümler ile devam etmek istiyorum.
Bu konu ilginizi çektiyse detaylı bilgi almak istiyorsanız Attila Köksal’ın Parasal konularda yaptığımız hatalar kitabından çok faydalanacağınızı belirtmek isterim. Benim de yukarıda sıraladığım 4 tavsiye bu kitaptan alıntıdır.
Kendinize Yatırım Yapın
Saatlik ücretlerimiz kur ile birlikte azalsa da kendimize ayırdığımız vaktin değeri hiç bir zaman azalmıyor hatta daha da kıymetli hale geliyor. Bu başlık altında somut tavsiyelerde bulunacağım ancak konunun önemini anlayabilmemiz için kısa bir kıssa anlatmak istiyorum hissemizi almak maksadıyla:
Testereyi Bile
Bir gün ormanda ağaç kesmeye çalışan bir adamı görür bir bilge. Ağacı kesmeye çalışan adam kan ter içinde kalmıştır ama ağacın çok küçük bir kısmını aşındırabilmiştir elindeki testere ile. Bilge onu görünce hemen fark eder kullandığı testerenin keskin olmadığını ve adama ağaç kesmeye devam etmeden önce elindeki testereyi bilemesi durumunda ağacı çok daha kolay kesebileceğini söyler. Ağacı kesmeye çalışan adam ise testereyi bileyecek vaktinin olmadığını, bir an önce ağacı kesip evine gitmesi gerektiğini söyler. Halbuki testereyi bilemek için 5 dakika ayırsa ağacı çok daha kısa sürede kesebileceğinin farkında değildir.
Kör testere ile ağaç kesmeye çalışan adamın yaptığını yapıyoruz her gün farkındasınız değil mi? Hep yapacak yetiştirecek bir sürü işimiz var. Sürekli bir şeyleri yetiştirmeye çalışıyoruz. Hatta bunları yetiştirmeye o kadar dalmışız ki testereyi bilemenin aslında bu işleri çoğu zaman çok daha hızlı bitirmemizi sağlayacağının farkına bile varamıyoruz.
Onun için ne kadar yoğun tempoda olursak olalım her gün kendi gelişimimiz için vakit ayırmalı ve her gün testereyi bilemeliyiz.
Yabancı Dil
Özellikle genç kardeşlerime tavsiyem üniversiteden mezun olmadan önce yabancı dil sorunun kesinlikle halletmeleri olacak. Yine kurs fiyatlarının yüksekliğinden şikayet etmeye başlamadan önce kendi kendinize ve interneti kullanarak yabancı kaynakları okuyup anlayabilecek kadar İngilizce öğrenebileceğinizi belirtmek istiyorum. Bu pek çok konuda çok kaliteli kaynakları okuyup anlayabileceğiniz, İngilizce seminerleri, youtube kanallarını takip edebileceğiniz yani kolaylıkla kendinizi geliştirebileceğiniz anlamına geliyor. Bunları yapmak da zaten İngilizcenizi geliştirecektir.
Eğer hala İngilizce konusunda eksiğiniz olduğunu düşünüyorsanız testereyi bilemeye bugünden başlayabilirsiniz. Cep telefonunuzu her elinize aldığınızda eğer sosyal medya uygulamalarından birini açıyorsanız, bu davranışınızı telefonunuzu elinize aldığınızda İngilizce pratiği yapacağınız bir uygulama açmak ile değiştirerek önemli işlerinize harcadığınız vakitten çalmadan kendinizi geliştirme fırsatı yaratmış olacaksınız.
Kodlama Öğrenmek
Eğer bir önceki maddede bahsettiğim dil sorununu ortadan kaldırdıysanız inanın bana kodlamayı öğrenmek düşündüğünüzden çok daha kolay. İnternette bedava çok kaliteli içerikler mevcut. Tek ihtiyacınız olan bir bilgisayar, (kodlama için güçlü bir bilgisayara ihtiyacınız yok, ucuz bir makine ile de yapabilirsiniz.) bir internet bağlantısı ve bunu başaracağınıza inanmak. Yeterli eforu ortaya koyduğunuz takdirde kesinlikle yapabilirsiniz.
Peki kodlamayı öğrenmek size ne sağlayacak?
Bu soruya “Kingdom of Heaven” filminden bir alıntı ile cevap vermek istiyorum. Çetin bir savaşın ve elindeki imkanlara göre yaptığı zorlu şehir savunmasının ardından şehri teslim ederken Balian of Ibelim, Selahaddin Eyyübi’ye sorar: “Kudüs’ün değeri nedir?”. Selahaddin Eyyübi ise önce “Hiçbir şey” der ve devam eder. Bir kaç adım sonra döner ve “Her şey!” der.
Kodlamayı öğrenmek hiçbir şey kazandırmasa bile sadece her şeyi başarabileceğiniz hissini kazandıracak size. İnsanların öğrenmek için üniversiteye gittiği, paralar harcadığı ve gerçekten görece zor olan bir işi başarmış olacaksınız. Bu ilk olarak istediğiniz her şeyi başarabileceğiniz düşüncesini size kazandıracak. Zaten kodlamayı bilmek sınırları olmayan bir dünyanın kapılarını size açıyor. Bu konudan da başka bir yazıda detaylıca bahsedebilirim talep olması durumunda.
Tek Kanatlı Olmayın
Kodlamayı öğrendiniz mi? Harika! Durmak yok, yola devam. Günümüzde tasarımın ve görsel bir şeyler üretmenin ne kadar önemli olduğunu anlatmama gerek yoktur. Geçmişte Mimar Sinan, Leonardo da Vinci gibi polymath’lar (Bu kelimenin Türkçe karşılığını bilmiyorum kusura bakmayın: birden çok alanda derinlemesine bilgi sahibi olan, uzman olan) yok ancak bu bizim tek kanatlı olmamız gerektiği anlamına gelmez. Tasarım bilmenin, biraz resim ve sanat bilgisine sahip olmanın çok faydasını göreceksiniz. Photoshop, Illustrator, 3Ds Max gibi araçları kullanabilmeniz çok faydalı olacaktır.
Okuyun & Okumaktan Vazgeçmeyin
Aslında şu ana kadar bahsettiklerimin tamamı okumaktan geçiyor. Neyi okuyacağınızı seçin ve okumuş olmak için değil, bilinçli olarak kendinizi geliştirmek için notlar alarak okuyun.
İkinci Beyin
Second Brain denilen kavramın ne olduğunu aşağıdaki videodan öğrenebilirsiniz:
Kısaca fikirleri, öğrendiklerini not edip zamanı geldikçe tekrar edip kendinize hatırlattığınız bir verimlilik arttırma sistemi. Bunu basitçe bir not defteri kullanarak da yapabilirsiniz ancak “Verimliliğinizi Arttıracak Uygulamalar” yazımda bahsettiğim Notion ya da One Note gibi not alma uygulamalarını kullanarak yaptığınız takdirde aradığınız şeye ulaşmanız çok daha kolay olacak.
Bu yöntemleri kullandığınız takdirde bir kaç yıl içinde biriktirdiğiniz bilginin miktarına, öğrendiklerinize inanamayacaksınız.
Freelance iş Olanakları
Gelelim sonuç bölümüne. Şu ana kadar anlattığım kabiliyetlere sahipseniz tüm dünyada aranan bir beceri kümesine sahipsiniz. İşte bu noktada yazının başında bahsettiğim dolar kazanıp TL harcamanın nasıl olabileceği konusunda net bir sonuca varmış oluyoruz. Sahip olduğunuz yetenekler ile Avrupa’dan, Amerika’dan dünyanın dört bir yanından irili ufaklı işlere talip olup dolar kazanabilirsiniz.
Kurun ne kadar yüksek olduğundan şikayet edip karaları bağlamak yerine, proaktif düşünmenin ve hareket etmenin bizi nerelere getirebileceğine şahit oldunuz.
Artık daha güçlü bir insansınız. Hep birlikte hayata ve olaylara proaktif yaklaştığımız günlerde buluşmak dileğiyle.
Son olarak çok sık olmasa da gelen yorumların bizi çok mutlu ettiğini, yeni yazılar üretmek konusunda motive ettiğini, eleştirilerin gelişmemize katkıda bulunduğunu belirtmek istiyorum. Bunun için lütfen düşünceleriniz bizimle paylaşmaktan çekinmeyin.
Yazıya ilham olan ve fikirlerimi biçimlendiren okumalar: