Size hayatınızın en büyük kararı nedir, diye sorsam ne dersiniz?
Üniversite tercihi? İş? Arkadaş? Eş? Kendimden ziyade etrafımdakilerin ısrarla üzerinde durduğu, görece çok zorlandığı ya da en önemli görülen karar EŞ seçimi. Düşününce tüm hayatınızı en derinden etkileyen karar elbette kolay alınamaz. Ortak zevkler, ortak hayaller ve hayattan ortak beklentiler olmalı. Belli bir yaşa kadar kafamızda onlarca kriter belirleriz ve bu kriterleri genellikle etrafımızdaki olumsuz örneklerden çıkarttığımız dersler sonucu oluştururuz. Örneğin sürekli birbirine küsen ana baba ile büyüdüyseniz ne olursa olsun küs kalmamalıyız dersiniz. Evinden çok ev dışında bir hayatı merkezine koyan birileri varsa yakınlarınızda ailesine düşkün olmalı dersiniz. Asosyal bir ailenin sosyalleşmek isteyen bireyi iseniz aman insan ilişkileri çok iyi olsun dersiniz. Dersiniz de dersiniz… Eee peki sonra?
Kafanızdaki mükemmeli bulmaktaki ısrarınız devam ederken ve çevrenizdeki bekarlar bir bir azalıp ana baba olurken, içinizdeki korku, “Ben bir ömür boyu yalnız mı kalacağım?” mı? Çevrenizdeki herkesin sizi bir şekilde başgöz etmeye çalışması. Sizin karşınıza gelen aday adaylarında mutlaka bir eksik ya da fazla bulmanız. Sürekli insanların saadet trenine binip gitmesi ve sizin her seferinde o treni kaçırma hissiniz. Halbuki tek isteğiniz yer yüzündeki ‘mükemmel diğer yarınızı’ bulmak. Ailenizin ve arkadaşlarınızın baskısı sonucu artık agresif bir hal almanız ve çevredekilerin “Evlenemediği için böyle ” demesi. Evet şu ana kadar sizden ya da çok yakın bir tanıdığınızdan bahsettiysem eğer lütfen bundan sonraki kısma dikkatle odaklanın.
Evlenmek yasalarla belirlenmiş bir zorunluluk değil. Evlenmek dini bir emir de değil. Evlilik kurumu kriterler sonucu geçer not almış biri ile yürütülecek bir şirket değil. Kendinizi hayatın akışına bırakın. Bu hayat akışı içinde evlenmek ya da evlenilecek kişiyi bulmak hayat gayeniz olmasın. Etrafınıza dikkatlice bakın. Belki de yanıbaşınızda hayatınızın aşkı vardır da sürekli uzaklara bakmaktan hiç görememişsinizdir. Beklentilerinizi kaldırın bir tarafa. Hani derler ya “Hayat biz planlar yaparken başımızdan geçenlerdir.”. Gerçek mutluluk uzun boylu, kara kaşlı kara gözlü bir adamda ya da beyaz tenli, renkli gözlü, incecik bir kadında değil de bunların tam tersindedir belki. Şekillere takılmayı, ayrıntılarda boğulmayı bırakın. Karşınızdaki insanı zorlayacak, bütçesine ya da kişiliğine ağır gelecek beklentilere girmeyin. Sizi sadece siz olduğunuz için seven insanı bulduğunuzda onun oy verdiği parti, elindeki telefon ya da eğitim durumu önünüzdeki aşılamaz engel olmasın.
Hayattan beklentiniz şaşalı ve anlık çoklar yerine samimi ve devamlı azlar olsun. Sizi, siz olduğunuz için kusurlarınızla ve eksiklerinizle kabul eden ve sizin de aynı duygularla karşılık verdiğiniz kişidir RUH EŞİNİZ.
İşin aslı kafanızdaki bütün kriterlere uyan birini bulduğunuzda siz onun eş kriterlerine uymayabilirsiniz. İşte bu başınıza gelecek en korkunç şey olabilir.
Lafın kısası; elbette içinize sinen birini bulana kadar bekleyin ama kendinizi bir yarışın sonuncusu gibi hissetmeden. Armudun sapı üzümün çöpü diye diye kırk beş yaşına gelmiş bir abimizin, bir tanıştırma organizasyonu sırasında hanım kızımız kahve fincanının kulpunu ters koymuş diye görüşmek istememiş. Size tavsiyem kendinizi bu kadar yalnızlığa alıştırmayın ve mükemmelin iyiyi öldürdüğünü unutmayın. Başkalarına hayal kırıklığı yaşatmayın, kendi saplantılarınızı başkalarını üzerek sağlamlaştırmayın. Yarın sabaha uyanacağımız kesin değil. Hayatı ne kendinize, ne ailenize ne de muhtemel hayat arkadaşınıza zehir etmeyin. Hepinize saadet dolu yuvalar dilerim. Üzmeden sevin…