Doğduğumuz anda başlarız öğrenmeye ve ölene kadar da devam ederiz. Çocukların çok hızlı öğrendiklerini düşünür herkes ve çoğu insan da okuduklarını unutmaktan muzdariptir. Peki çocukları öğrenme konusunda bu kadar başarılı yapan nedir? Yetişkinler neden öğrendiklerini unutmaktan şikayet ederler? Bu şikayetleri azaltmanın, daha kısa sürede daha fazla şey öğrenmenin ve öğrendiklerimizi kalıcı hale getirmenin bir yolu var mıdır? Yoksa bu Allah vergisi, bazı insanlarda olan diğerlerinde olmayan bir yetenek midir?
Bu soruların cevaplarının bilimsel araştırmalar ışığında yanıtlanmaya çalışıldığı bir yazı okuyacaksınız. Eğer siz de benim gibi öğrendiklerinizi üzerinden vakit geçtikten sonra unutmaktan şikayetçiyseniz sizlerle bende işe yarayan bir kaç tekniği paylaşacağım.
Nasıl Öğreniriz?
Çocukları öğrenme konusunda bu kadar başarılı yapan şey nedir? Bunun bir çok sebebi var bilim insanlarına göre. Onların öğrenme kabiliyetinden ders almamız gereken en önemli şey ise bana göre korkusuzca denemeleri.
Bebekler hata yapmaktan çekinmeden tekrar tekrar denerler. Bir bebeğin yürümeyi öğrenene kadar kaç defa düştüğünü gözünüzün önüne getirin. Kızım 4 yaşında olduğu için bende hala canlı olan anılarından biliyorum, defalarca totosu üstüne düştü, yüz üstü düştü, sehpadan destek almaya çalışırken tutunamadı ve o sehpaya kafasını vurarak doğum gününde kanlar içinden kaldı ama vazgeçmedi. O da, hiç bir bebek de yürümeye çalışırken canları yandığı için, yanlış yaptıkları için vazgeçmediler.
Şimdi yazıyı okumaya devam etmeden durun ve biraz düşünün. En son ne zaman böyle bir kararlılık ile defalarca yanlış yapmış, başaramamış olmanıza rağmen başarmakta ısrar ettiniz. Bana göre başarının da öğrenmenin de anahatarı bu. Benim çocukluğumun efsane ismi superstar Micheal Jordan’ın çok sevdiğim bir sözü var:
“Kariyerim boyunca 9 binden fazla başarısız atış yaptım. 300’den fazla oyun kaybettim. 26 kez oyun kazandıracak atışı ıskaladım. Çabaladıkça başarısız oldum. Başarısız oldukça çabaladım. Başarımın sırrı işte budur.”
Micheal Jordan
Bana göre öğrenmenin ve başarının arkasındaki en büyük güç budur. Hata yapmaktan çekinmeden yeniden yeniden denemek. Hep başarı hikayeleri duyarız. O hikayelerde genellikle sonuç övülür ve hikayenin arka planı ya atlanır ya hiç anlatılmaz ama asıl ders çıkarılması gereken ve asıl öğretici olan arka planıdır. Arka plandaki emek, göz yaşı, defalarca vazgeçecek noktaya gelip yeniden başlamanın hikayesidir aslında onlar. Onlarca yanlış denemenin sonundaki başarılı denemeyi duyarız biz ancak öncesindeki onlarca yanlış deneme olmazsa sonuncu başarılı adımı atmak mümkün olamazdı. Bu konuda Albert Einstein da benim gibi düşünenler ile aynı fikirde:
“Hayatında hiç hata yapmamış biri hiç yeni bir şey denememiştir demektir.”
Albert Einstein
Korkusuzca denemek öğrenmek ile ilgili çok önemli başka bir gerçeği daha içeriyor ki o da tekrar etmek.
Tekrar Etmenin Önemi
Evet biliyorum, hepimiz bir kere okuduğumuz metnin aklımızda kalmasını istiyoruz. Hatta o metni hiç kullanmasak ve işimize yaramasa dahi 1 sene sonra hala hatırlıyor olmayı arzu ediyoruz ama maalesef beynimiz bu şekilde çalışmak üzere tasarlanmamış.
Aslına bakarsanız tam tersine okuduklarımızı unutmamız öğrenmenin bir parçası. Evet doğru duydunuz unutuyor olmamız öğrenme sürecimizin bir parçası. Bunu şöyle açıklayayım: Eğer okuduğumuz bir metin aynen bir bilgisayardaki metin belgesine yazılır gibi beynimize yazılıyor olsaydı, beynimiz de aynen bir bilgisayar gibi bu belgeyi sadece saklayacaktı. Öylece saklanan bir belgenin ise hayatımızda bize hiç bir faydası yok aynen bilgisayara hiç bir faydası olmadığı gibi. Bu öğrenme değil. Buna olsa olsa ezberlemek diyebiliriz ki öğrenmek ile çok farklı şeyler. Ezbere dayalı eğitim sistemi eleştirisinin dayanak noktası da aslında tam olarak bu.
Ezberlemekten farklı olarak öğrenirken geçmiş bilgilerimiz ile bağ kurarız. Yeni öğrendiğimiz bir kavramı daha öne öğrendiğimiz kavramlar ile ilişkilendiririz. İşte bu ilişki bağlarının kurulması öğrenme anlamına geliyor ve unutmak da tam olarak burada devreye giriyor. Bir metni ilk okuduğunuz zaman sadece üzerinden geçmiş ve bir miktar yeni ilişki kurmuş olabiliriz. Okuduklarımızın bir kısmını unutarak ise beynimiz yeni ilişkiler kurmak için bize fırsat tanıyor. İkinci okumanız sırasında “Hiim bunu hiç düşünmemiştim aslında” tarzında yaşadığımız aydınlanma anlarını istemesek de yaşamışızdır.
Makine Öğrenmesi Hakkında Kısa Bir Açıklama
Az önce kullanmış olduğumuz beyin bilgisayar metaforuna not olarak eklemek istediğim bir şey daha var. Günümüzdeki makine öğrenmesi de beynimizin öğrenme sürecine benzer bir sürece dayanır. Bilgisayarlar da benzer içeriğe sahip çok yüklü miktarda verileri belli algoritmalar yardımıyla işleyerek belli bir görevi yerine getirmeyi öğrenirler. Yani biz bir metni farklı tekrarlarımızda yeni bağlar kurarak öğrenmemizi güçlendiriyoruz, bilgisayarlarımız da benzer içeriğe sahip çok yüklü miktarda veriyi işleyerek (kategorize etmek de diyebiliriz) o veri üzerinde işlem yapmayı öğreniyorlar. Bir örnek vermem gerekirse çocuklar doğdukları andan itibaren onlara defa su gibi bir nesneyi defalarca gördükten sonra artık onun su olduğunu anlıyorlar. Bilgisayalara da içerisinde su görüntüsü olan ve olmayan milyonlarca resmi göstererek hangi resimlerin su içerdiğini hangilerinin içermediğini öğretebiliyoruz. Böylece kameradan gelen bir karenin su içerip içermediğini yüksek başarı oranı ile ayırt edebiliyorlar. Tabi buradaki su yerine aklınıza gelen herhangi bir nesneyi koyabilirsiniz.
Unutmak Aslında Yararımıza mı?
Asıl konumuza dönecek olursak unutmanın bir diğer faydası ise bizi öğrenmeye hazır bir psikolojiye sokmasıdır. Bir insan bildiğini düşündüğü bir konu ile ilgili metni okurken algısı öğrenmeye kapalıdır. “Ben bunu zaten biliyorum!” diye düşünüp gözümüzü sadece metnin üstünde kaydırdığımızda çok pasif bir süreç yaşarız. Öğrenmek için bilmediğimiz noktaların olduğunu ve bu noktaları kavrama isteği, yeni ilişkileri kurma isteği ile tekrar okumalıyız. İşte unutmak bize bunu sağlayacak. Bu açıdan baktığınızda aslında öğrenme sürecinin bir parçası oluyor değil mi?
Yeri gelmişken dilerseniz unutmanın büyük bir nimet olduğunu anlatan “Mucize” başlıklı yazıya da göz atabilirsiniz.
Unutuyor olmamızın öğrenme sürecimizin de bir parçası olduğu gerçeğini kabul edip kendimizle barıştıktıysak tekrar etmeye başlayabiliriz. Beynimiz sınırlı kaynakları en verimli şekilde kullanmak üzere tasarlandığından dolayı neyin önemli neyin önemsiz olduğuna karar veren bir mekanizması var. Belli bir konuyu sürekli tekrar ediyor olmamız ise beynimize bir nevi bunun önemli olduğu sinyalini gönderiyor.
Ne Sıklıkla Tekrar Etmeliyiz?
Belli aralıklarla yapılan tekrarlar sonucunda artık öğrenmeye çalıştığınız şeyi kalıcı hale getirebilirsiniz. Her tekrarda daha da artan bu aralıklar ise unutma süremiz ile alakalı. Eğer tekrar etmeden önce konunun belli bir miktarını unutmadıysak zaten tekrar ederken “Ben bunu zaten biliyorum” modunda olduğumuzdan dolayı beynimiz öğrenmeye kapalı olacaktır. Bunun için bilgilerimiz biraz silinmeye yüz tuttuğunda yapılan tekrar çok faydalı olacaktır. Bunun için bu konuda yapılan araştırmalara dayalı olarak tasarlanmış AnkiDroid isimli bir mobil uygulama var. Verimliliğiniz artıracak uygulamaları derlediğim yazıda bu uygulamaya dair detaylara ulaşabilir ve tekrar etme sürecinizde destek olması için kullanabilirsiniz.
Ne sıklıkla tekrar etmeliyiz sorusuna geri dönersek bu konuda tonla zaman harcamış ve SuperMemo isimli bir bilgisayar programının da algoritmasını bu çalışmalar sonucunda oluşturmuş Piotr Wozniak kısaca şu aralıkları öneriyor:
- 1 Gün
- 7 Gün
- 16 Gün
- 35 Gün
Konuyla ilgli 2008 yılında yayınlanan sınav tarihinin de göz önüne alındığı bir araştırma da var. Bu tarihleri optimize etmek için oldukça fazla çalışma ve bu çlaşımaların sonucunda ortaya konulmuş algoritmalar da var ancak yukarıdaki gibi her tekrarın bir önceki tekrar aralığının iki katı kadar olduğu bir silsile izlerseniz aşağı yukarı doğru aralığı tutturduğumuzu düşünebiliriz.
Daha iyi öğrenmemizi sağlayacak ve tekrar ederken kullanabileceğimiz bir teknik var:
Bilgi Kartları
Bilgi kartları basitçe bir yüzünde soru diğer yüzünde ise sorunun cevabı olan kartlar. Örneğin bilgi kartlarını yabancı dil öğrenmek için kullandığınızda kartın bir yüzüne kelimenin Türkçesini diğer yüzüne ise öğrenmek istediğiniz dildeki karşılığını yazarak oluşturabilirsiniz. Kartın her bir yüzü birer kelimeden oluşmak zorunda değil. Öğrenmek istediğiniz her konuda faydalanabilir ve diğer yüze diyagramlar, şekiller, tablolar, listeler şeklinde ifade edilmiş karmaşık bilgileri de yerleştirebilirsiniz. Önemli olan bilgi kartlarının aktif öğrenmeyi tetikleyen yapısından faydalanmak. Ön yüzdeki sorunun cevabını arkaya bakmadan önce hatırlamaya çalışmalısınız. Sürecin aktif kısmı bu hatırlama çabası ve bunu mümkün olduğunca bu fırsatı kullanmalısınız.
Daha önce bahsettiğim Anki bilgi kartları ile tekrar yapmanızı sağlayan ve tekrar sürelerini bilgi kartını ne kadar iyi hatırladığınıza göre güncelleyen bir uygulama.
Kalıcı öğrenmemizi sağlayacak bir diğer yardımcımız ise not almak.
Not Almanın Önemi
Bir kere yazmak 7 kere okumaya benzer sözünü duymuşsunuzdur ya da not alan bir kişinin not almayana göre 1 hafta sonunda 7 kat daha fazla hatırladığını. Bu konuda da oldukça fazla araştırmaya ulaşabilirsiniz ve hepsinin ortak noktası not almanın öğrenme üzerinde olumlu etkisi olduğu. Günümüzde kalem ve kağıt ile alınan notların yerini tablet ve dizüstü bilgisayarlar kullanılarak alının notlar alıyor. Kalem ve kağıt yerine elektronik cihazlar kullanmanın öğrenme üzerine etkisi ve nasıl not almamız gerektiğine dair kapsamlı bir yazı hazırlamayı planladığımdan dolayı bu konuda şimdilik detaya girmek istemiyorum ancak konu ile ilgili yaptığım araştırmalardan ve öğrenme sürecimi optimize etmek için yaptığım denemelerden yola çıkarak altına çizmek istediğim bir kaç nokta var.
- Kitap okurken altını çizmeyin! Not alın. Yani kitap okurken yanınızda not alma aracınızı bulundurun. Yazmaya üşeniyor ve sadece işaretlemek istiyorsanız da sayfayı post it ile işaretleyip daha sonra kendi cümleleriniz ile not alın.
- Bir şey öğrenmek üzere izlerken sadece izlemeyin. Not alın! Bunu yaparken videoyu durdurmanıza şart değil ama videoyu alacağınız notları düşünerek, neler öğrendiğinizi düşünerek izleyin ve en azından bittiğinde öğrendiklerinizi not edin.
- Kendinize bir “Bilmediklerim” not defteri edinin. Bu illaki kağıttan bir defter olmak zorunda değil. One Note, Evernote ya da Notion gibi not alma uygulamalarından birisini kullanabilirsiniz. Not alma uygulamalarını karşılaştırdığım ve tercih ettiğim uygulamayı incelediğim “Verimliliğinizi Arttıracak Uygulamalar” yazısına bağlantıda ulaşabilirsiniz.
- Not defterinizdeki notlarınızı tekrar etmek için haftada bir, ayda bir, 3 ayda bir vakit ayırın.
Unutmak istemediğiniz şeyleri aklınızda unutmamak için kullanabileceğiniz bir teknik daha var. Sherlock Holmes izleyenlerin bildiği bir yöntem bu.
Hafıza Sarayı
Hafıza sarayı beynin çalışma prensibini temel alan ve bunu lehine kullanan bir yöntem. Beynimiz bölgeleri ve sıra dışı hikayeleri hatırlamak konusunda başarılıdır.
Çevremizi iyi hatırlarız çünkü bu hayatta kalmamız için gerekli bir kabiliyettir. Hayatımızı tehdit edecek bir şeyin başımıza geldiği yeri beynimiz unutmamak zorundadır çünkü o tehdit ile tekrar karşılaşmak istemez ya da besin değeri yüksek bir yiyeceği bulduğu yeri de unutmamalıdır çünkü ihtiyacı olduğunda o yiyeceğe tekrar ulaşabilmesi gereklidir. Bu açıklamalar modern insan için çok gerekli olmasa da atalarımız için oldukça gerekliydi ve şu an onların genetik mirasını kullanıyoruz.
Sıra dışı hikayeleri de daha iyi hatırlarız çünkü duygularımızı tetikleyen şeyler beynimizde tabiri caizse hafıza bekçisi olarak görev yapan ve duygularımız ile yakından ilgili olan hipokampus’un hoşuna gider. Hipokampus’a göre duygusal tepki verdiğimiz bir olay önemlidir ve bunun saklanması gereklidir. Bundan dolayı duygusal tepkilere sebep olabilecek sıra dışı hikayelerin uzun dönem geçmesine izin verir.
İşte hafıza sarayı tekniği beynin bu iki gerçeğini alır ve unutmamamız gereken bilgileri saklayabilmemiz için bize sunar. Kısaca şu şeklide açıklayabilirim. İyi bildiğiniz bir yeri gözünüzün önüne getiriyorsunuz ve unutmamanız gereken bilgileri bu ortamda geçen abartılı bir hikayeye dönüştürüyorsunuz. Farklı bilgiler için iyi bildiğiniz farklı bölgelere ve farklı hikayelere ihtiyacınız olacak. Hikayelerinizi aklınızda tutmak istediğiniz şeye göre şekillendirebilirsiniz, lokasyon olarak da evinizi, iş yerinizi, evden işe giderken geçtiğiniz yerleri, köyünüzü, sürekli alışveriş yaptığınız marketi, gittiğiniz kütüphaneyi vs kullanabilirsiniz. Önemli olan iyi bildiğiniz bir yer olması ve hikayenizin mümkün olduğunca abartılı olması. Renklere, gerçekte olması imkansız şeylere hikayenizde yer vermekten çekinmeyin.
Melih Duyar’ı eskiden Flash TV’de yaptığı programlardan bilenleriniz öğrettiği İngilizce kelimelerin çoğunu hala hatırlıyorlardır. Zindanlarda demirlere vurarak “dan çın” sesleri ile haberleşen mahkumlardan Dungeon kelimesinin zindan anlamına geldiğini öğrenmiştik. İzleyenlerin diğer kelimeleri de anımsamaya çalışacaklarına ve üzerinden yıllar geçmiş olmasına rağmen belli ölçüde başarıya da ulaşacaklarına eminim. (Posterity, Sue, Chasm benim şu an hatırladığım diğer kelimeler) Melih Duyar’ın kullandığı teknik de hikayeleştirme ve hala bu kelimeleri hatırlıyor oluşumuz da işe yarıyor olmasının ispatı niteliğinde.
Bir hafıza şampiyondan bu hafıza tekniği ile ilgili detayları dinlemek isteseniz aşağıdaki TEDX videosunu izleyebilirsiniz.
Sonuç
Bilgi çağında yaşayan bizler için öğrenmek ve öğrendiklerini kalıcı hale getirebilmek kritik öneme sahip. Öğrenmeyi öğrenmek olarak ifade edebileceğim süreç ve teknikleri daha ilk okul çağında çocuklarımıza öğretmemiz gerektiğini düşünüyorum. Nasıl kitap okumaları gerektiğini, nasıl daha verimli çalışabileceklerini, farklı not alma tekniklerini, not alırken nelere dikkat etmeleri gerektiğini, hangi derslere nasıl çalışmaları gerektiğini öğretmemiz gerektiğini düşünüyorum. Bilinçli veliler bu konuda çocuklarına rehber oluyorlardır zaten ama buna tüm çocuklarımızın erişmeye hakkı olduğunu düşünüyorum. Biz onları ilk okul çağından üniversite sınavına kadar bilgi bombardımanına tutuyoruz ve sınavlarda başarılı olmalarını istiyoruz ancak bu sınavlarda başarılı olabilmeleri için en çok ihtiyaçları olan silahları saklıyor ya da kendilerinin keşfetmelerini bekliyoruz. Evet, her birey farklıdır ve kendi sürecini zaman içerisinde kendisi geliştirebilmelidir ancak neden kullanabilecekleri tüm teknikleri öğrenip bunlara arasından seçim yapabilmeleri için yardımcı olmuyoruz?
Siz bu konuda neler düşünüyorsunuz? Öğrenme ve öğrendikleriniz kalıcı hale getirmek için bu listede yer alması gerektiğini düşündüğünüz bir tekniğiniz var mı? Eklemek istediklerinizi, düşüncelerinizi yorum olarak bırakabilir ya da iletişim sayfasındaki formu kullanarak bize ulaştırabilirsiniz. Ayrıca yeni gönderilerden haberdar olmak için mail listesine “Üye Ol” bağlantısından kayıt olabilirsiniz. Amacımız faydalı olmak için paylaşmak, siz de faydalı olacağını düşündüğünüz fikirlerinizi bizimle paylaşabilirsiniz.
Yeni yazılarda görüşmek üzere…
Bu faydalı paylaşımınız için öncelikle teşekkürler. Yazınızda bahsettiğiniz üzerinde çalıştığınız çalışma ne aşamada acaba.-şayet bitirdiyseniz bahse konu olan çalışmanızı emailime atma imkanınız olursa sevinirim. Kalın sağlıcakla..
Faydalı olmasına çok sevindim. Bahsettiğim çalışmaları yazıya dönüştürme fırsatım olmadı henüz ancak notların hangi ortama alındığından bağımsız nitelikleri akılda kalma miktarını arttırıyor. Derste hocanın söylediklerini aynen kağıda ya da tablete not almanın kalıcılığı yaklaşık aynı. Kalıcılığı arttıran şey ise notları ortamınıza aktarırken kendi cümlelerinizi kullanmanız. Özetle ne kadar aktif bir süreç sonucunda oluluyorşa notlar ve ne kadar size aitse o kadar kalıcılığı fazla oluyor. Bunu lisans öğrencilerinin derste aldıkları notlar ve bu notların vize sonuçlarına etkisi üzerinden araştırmışlar.
Not alma tekniği olarak ise ben genellikle “outline method” denilen önemli noktaların sıralanması yöntemini tercih ediyorum. Diğerleri formatla çok uğraşıp anı kaçırmaya sebep oluyor.
Notların içinde ne kadar fazla çizim varsa o kadar kalıcı oluyor. Çünkü çizime dökebilmek demek konuyu basitçe anlatabilecek kadar iyi anlamış olmak demek.
Bir de öğrenme sürecinizi iyileştirme konusunda istekli olduğunuzu düşündüğüm için Feynman’ın yöntemini araştırmanızı tavsiye ederim.
İyi çalışmalar.