Siz hiç size minnetle bakan bir çocuğun gülümseme sebebi oldunuz mu?
“Ne kadar insansın?” diye bir soru sorulsa ilk ne gelir aklınıza? Boyunuz, kilonuz, işiniz, bindiğiniz araba, oturduğunuz ev mi? Yoksa hayvanları ne kadar sevdiğiniz, muhtaçları ne kadar kolladığınız, adaleti ne kadar istediğiniz, sizin olanı gönül rızası ile ne kadar verdiğiniz mi? Hepimiz doğru cevabın ne olduğunu gayet iyi biliyoruz. Peki doğrusunu bildiğimiz yanlışları yapmayı ne zaman bırakacağız?
İnsanları, kurumları ya da devleti suçlamayı bir kenara bırakarak kendi çekirdek iyiliğimize ne zaman döneceğiz? Kaybedince suçlamayı, kazanınca yok saymayı ne zaman bırakacağız? Gece başımızı yastığa en son ne zaman vicdanımız rahat koyduk? Ben çok uzun zamandır koyamıyorum. Belki ben çok rahatım diye düşüneceksiniz. O zaman da size bir kaç soru soracağım müsaadenizle:
Oturduğunuz apartmanda, sokakta, mahallede hiç hasta ya da yaşlı var mı? Varsa hiç halini hatırını sorup herhangi bir ihtiyacını giderdiniz mi?
Sokaktaki kediyi, köpeği, çabuk gelişsin diye annesinden daha doğar doğmaz ayrılan buzağıyı kuzuyu, sırf kilo alması için uğraşılan elli günde büyüyen elli birinci gün çatlayıp ölen tavukları düşündünüz mü?
Siz hiç otogarda etrafınıza dikkatle baktınız mı? Kirli kıyafetler içinde mutsuz ve sağlıksız birine selam verip onunla konuştunuz mu? Derdine ortak olup ufak da olsa derman oldunuz mu?
Zaten problemli, okumaz, çalışmaz, anası babası ne ki kendi ne olsun denilen bir çocuğun elinden tuttunuz mu ve ona doğru yolsa rehberlik ettiniz mi?
Yetimleri, öksüzleri, sevgi evlerindeki kimsesizleri, anne baba şiddeti görenleri, aile içinde istismara uğrayanları, cennet olması gereken aile evinin cehennem çukuru olduğu evlerdekileri düşündünüz mü?
Lösemi tedavisi gören küçücük bedenleri, onların aylarca başında bekleyen (yıkanamayan, uyuyamayan, yiyemeyen, içemeyen) göz yaşı döken anne ve babaları düşündünüz mü?
Hayatı boyunca itilip kakılan ve sonunda uyuşturucu, alkol vb. her türlü pisliğe bulaşan, bir tuvalette ya da harabede yok olan hayatları düşündünüz mü?
Sırf geldiğiniz yer, doğduğunuz aile, seçtiğiniz din yüzünden dışlandınız ya da horlandınız mı?
Soracağım onlarca soru var daha. İsterim ki siz de sorun bu soruları. İyilik suya atılan taş misali halka halka büyüsün ve tüm dünyayı sarsın. Mesele taşı atabilmekte. Mesele üzerimizdeki başkası yapsın banane örtüsünü açabilmekte. Mesele uyuyan vicdanımızı uyandırmakta çünkü uyanır ve bize doğru sorular sorarsa uyuyamayız.
Uyumayalım dostlar. Bir açı doyuralım, bir yoksulu donatalım, bir yetime sevinç olalım, çölde susuz kalmışlara su olalım, maddi sıkıntı içinde okuyamayana burs olalım, hastaya ilaç, yaşlıya baston olalım. Ne olursak olalım artık insan olalım. Vicdanımızın penceresine bir taş atalım, uyansın. Haydi kalkın kendi iyiliğinize başlayın ve önce kendinizi sevin. Bu dünyada görünmez halkalar ile birbirimize bağlı olduğumuzu unutmayın. İçimize umut çiçekleri dikelim ve iyilikle sulayalım. Belki bir gül bahçemiz olur.
Tebrik ederim, kendimle yüzleştim. Allah razı olsun ve farketmeyi nasip etsin
Değerli yorumunuz için çok teşekkür ederim. Farklı yazılarda tekrar buluşmak dileğiyle…